20/01/2014
Türklerin Şamanizm'den
İslamiyet’e geçişi yüzyıllar öncesine dayansa da günümüzde Şamanizm'den
kalan birçok adet ve gelenekleri bulunuyor. İşte onlardan birkaçı:
Su
dökerek uğurlama:
Gidenin arkasından
su dökmek eski Türklerdeki su kültünün doğurduğu bir adettir.
Mum:
Türbe avlularında
mum yakılması, ağaçlara mendil bağlanması da Şamanizm döneminden günümüze
aktarılan geleneklerdir.
Tahtaya Vurmak:
Yine, istenmeyen
bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da,
kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir
Şaman inanışıdır.
( Türkoloji bölümünde gördüğüm derste ve okuduğum ‘’Mitlerin Özellikleri’’
kitabında ise başlangıçta ağaca vurularak dallar vasıtası ile Göktanrı’ya duanın
iletilmesi isteği olarak anlatılmış. Daha sonra İslam’a geçişle bu kavram
herhangi bir ağaca vurulması olarak günümüzde yer bulmuştur. )
Kurşun Dökme:
Kurşun Dökme de
Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme”
anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. İnsana musallat olan kötü
ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde
uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.
( Kadın kam ve şamanlarca
yapılır. )
Kırmızı kurdele:
Loğusa kadınların
başına bağlanan kırmızı kurdele Şaman döneminden günümüze kadar ulaşmış bir
adettir. Bu kurdelenin anneyi ve yeni doğan çocuğu, albız denen şeytana karşı
koruduğuna, özelikle Alevilik de gözlemlenen mezarın başına bağlanan kırmızı
kurdelenin da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır.
AY:
Anadolu'da yeni
ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve
toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni
başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türklerin eski Göktanrı
inancından kaynaklanmaktadır.
40 Sayısı:
Eski Türk inanışına
göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk
sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas
destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir.
Kırgız türeyiş efsanesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi
ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği
şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve
masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk
katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak
bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir
uyku zamanı vardır. İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk
tâne kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür.
( Aynı zamanda Şamanizm’de 3
ve 7 rakamıyla kuzgun yani karga da kutsaldır ve Türk destan ve hikayelerinde
bolca yer alır. Fakat bunlara İslam’a geçişle birlikte olumlu iken olumsuz bir
yön verilmiştir. )
Mezartaşı:
Şaman âyin
sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, âilenin vefat etmiş
büyüklerinin, eski Şamanlar'ın ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı
ruhlarının da Şaman'a yardım ettiği kabûl edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının
çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve
bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman'a yol göstereceğine inanılır. Kuş
biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman'a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı
olmaktadırlar. Toplumda ulu kabûl edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından
medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline
gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve
bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.
Eski Türkler de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin
özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç
duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle
süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş,
sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.
Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde
kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın
sanat eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece
Anadolu’da görülmektedir.
( Türk mitolojisi kitaplarında bu
kavram atalar kültü olarak geçer. )
Dilek tutma:
Göktanrı inancında
kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı, yalma, yani
ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin
ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır.
Ölüm:
Şamanizm'de köpek
ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi
bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’da
günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bazı olayları önceden
algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.
İçki:
Şamanlar (kamlar),
Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban
sayılır. Oysa İslâm’da içki içilmesi kesinlikle yasaklanmıştır. Eski Türk
kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu
günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır.
Halı Kilim
Desenleri:
Şaman'ın üzerine
giydiği giysiye yılan, akrep, çiyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan
şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen
köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri
taşımaktadır.
Nazar:
Anadolu’da halk
arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bâzı insanların olağandışı
özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere
rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için
“nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da
eski Türk inançlarındandır.
Müzik:
Şamanlar
âyinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir âyin düşünülemez. Oysa
İslam dininde Kur'an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman
geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. Muhammed'in, Hz. Ali’nin hayatları
müzikle okunmaktadır. Mevlit ve İlâhiler sâdece Anadolu’da uygulanan müzikli
anlatımlardır.