27/02/2014
Üç hilal, Türk tarihinin
en önemli simgelerinden biridir. Sanılanın aksine hilalin ve üç hilalin tarihi,
İslamî dönemle başlamış değildir. Hilal ve üç hilal, İslam öncesi Türk
tarihinden bugüne değin gelen millî sembollerimizdendir. Yakın zamanda bulunan
Gök Türk sikkelerinin üzerinde dahi hilal ve hatta yıldız simgeleri mevcuttur.
Yine büyük Türkçü Nihal Atsız’ın, Gök Türkler dönemini anlattığı “Bozkurtların
Ölümü“ adlı romanında da gökte Ay’ın üçe ayrılıp üç hilal
olduğundan bahsedilmektedir. Lakin günümüzde üç hilal dendiğinde akla hemen
Osmanlı Devleti’nin bayrağı olduğu yönündeki görüş gelmektedir. Oysa üç hilal,
Osmanlı döneminde devletin değil sadece donanmanın ve mehteran takımının
flamasıdır. Osmanlı Devleti’nin bayrağı, kırmızı zemin üzerinde bir hilal ve
sekiz köşeli bir yıldızdan oluşmaktadır.
(Mehteran ve donanma Alevi - Bektaşi olan orduya mensuptur.)
Günümüzde tarihi bir hatıra
olarak yaşatılan mehteran takımının flamalarında gördüğümüz üç hilal, tıpkı
mehteran takımı gibi Gök Türklerden beri vardır. Mehteran takımı ya da daha
doğrusu bir nevi ordu bando takımı, Türklerin icadıdır. Savaş meydanında orduyu
yüreklendirmek ve düşmana korku salmak için bir takım yüksek ses çıkaran
çalgıların çalınması Gök Türklerden bu yana uygulanagelmekte olan bir Türk
geleneğidir.
Üç hilalin ne anlama geldiği
konusunda şimdiye değin pek çok görüşler ileri sürülmüştür.
Bunlar; üç hilalin,
Recep, Şaban ve Ramazan’dan oluşan üç mübarek ayı simgelediği, Osmanlı’nın
egemen olduğu üç kıtayı simgelediği, Hak, Hukuk ve Adaleti simgelediği, İman,
Ahlak ve Adalet anlamına geldiği vb. şeklindedir.
Her biri ayrı bir
güzellik barındıran bu görüşlere son derece saygı duyan biri olarak üç hilalin
taşıdığı manaya dair bir görüş de:
Türkçede Ay anlamında
gelmek üzere Farsça “Mah” sözcüğü ve ondan türemiş
birkaç başka söz de kullanılıyor. “Mah – ı Matem / Yas Ayı”, “Mah
– i Tab / Mehtap / Ay Işığı“ dilimizde yer alan Farsça
kökenli tabirlerden ilk aklımıza gelenlerdir.
Alevi Bektaşi Türklerin dinî
ritüellerinden yani ibadetlerinden biri olan “Semah” sözcüğünün de Farsça bir tabir
olduğu belirtilmektedir. Semah sözcüğünün etimolojisi ve ihtiva ettiği mana
hususunda birkaç başka görüş daha vardır. Lakin biz Farsça kökenli oluşunu
temel alan görüşe itibar etmekteyiz. Buna göre “Semah” Farsça’da “üç” anlamına
gelen “Se” ile “Ay” anlamına
gelen “Mah” sözcüklerinin birleşiminden meydana
gelmiştir. Mah sözcüğü hem Ay anlamına gelmekte hem de Ay’ın çeşitli
biçimlerini, sözgelimi “Hilal” halini de ifade
etmektedir. Bu durumda “Semah” sözcüğü “Üç Hilal“ demektir.
Gerçekten bir ibadet olarak Semah bütün figürleri ve icra ediliş biçim ve
amacıyla üç hilali anlatmaktadır.
Bu üç hilalden biri ve
birincisi Hak Teâlâ’dır. Yüce Allah veya Öz Türkçe ifadesiyle Yüce Tanrı demek
olan Hak Teâlâ sözü, Alevi - Bektaşi terminolojisinde, bütün İslamî mistik
akımlarda olduğu gibi Allah – u Teâlâ anlamında kullanılmaktadır. İşte üç
hilaldeki birinci hilal, Yüce Allah’ı simgelemektedir. Bu noktada, Hilal ile
Allah sözcüklerinin ebced değerlerinin aynı olduğunu belirtmenin de anlamlı
olacağı kanısındayım.
(Arapçada her harfin bir sayısal değeri vardır harflerin sayı değerleri
toplanarak bulunan sonuca ebced hesabı denir. Eski Türk edebiyatında sanat
olarak kullanılmıştır. Eskiden bu ilimle uğraşan tarikata Hurufi tarikatı
denirdi. Bu tarikatın en tanınan üyesi ise En-el Hak dediği için derisi yüzülerek
şehit edilen 7 Alevi ulu ozanından olan Seyyid Nesimi’dir.)
Üç hilaldeki ikinci hilal ise,
âlemlere rahmet olarak gönderilen şanlı peygamberimiz Ahmed – i Muhtar, Hz.
Muhammed Mustafa efendimizi simgelemektedir. Üçüncü hilal ise Tanrı’nın aslanı,
Allah’ın velisi, Cenab - ı Haydar – ı Kerrar, Hz. Ali el – Mürteza’yı işaret
etmekte…
Böylece semah yani üç
hilal, “Hak – Muhammed – Ali “ üçlüsünün simgesel bir
ifade tarzı olarak anlam ve kavram dünyamızdaki ihtişamlı yerini almaktadır.
Birileri oyun, folklorik
gösteri, dans vb. nitelemelerde bulunsa da bütün semahlar Hak Muhammed Ali
aşkına dönülüyor. Bu noktada Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin şu sözleri gerçekten
manidardır:
“Hâşâ ki semahımız
oyuncak değildir
İlahi bir aşktır,
salıncak değildir
Her kim ki semahı
oyuncak sanır
Cenaze namazı kılınacak
değildir”
Yanlış anlaşılmalara fırsat
vermemek adına belirtelim ki, semah bir ibadet olarak İslam tarihinin ve Alevi
Bektaşi dünyasının mukaddes bir ritüelidir. Aynı zamanda tüm Müslümanların,
bütün milletimizin ve tüm insanlığın evrensel bir kültürel değeridir.
Yalnızca parantez içindeki bilgiler bana aittir. Yazı bilgilenme amaçlı bir
alıntıdır. Saygılarımla…